İslami bilimler tarihi
Fuat Sezginin 1961de Frankfurta gelmesiyle kendisi için yeni ve zor bir hayat devresi başlamıştı. Çünkü bir misafir hoca idi. Hem hayatını kazanmak hem de İslâmi bilimler tarihi üzerindeki kitabını yazmaya başlamak ve devam etmek mecburiyetleri ve zorlukları ile karşı karşıya idi.
Ama bütün bunların üstünde ona cesaret ve güven veren Allahın daima kendisiyle beraber olacağına karşı derin ve sonsuz imanıydı. Cenab-ı Hakkın kendisi hakkındaki özel bir lütfunu da şöyle ifade ediyor: Hayatımın oldukça huzursuz ve zor olduğu bu safhasında bir saadetle karşılaştım. O da bugüne kadar benim çetin ve güzel anlarımda benimle daima beraber olan, bana cesaret, umut veren, sabır tavsiye eden, Allahın daima benimle beraber olduğu inancımı hatırlatan, kitabımın birinci cildinden bugüne kadar beni bütün gücüyle destekleyen, sonradan İslâmî ilimler üzerine doktora yapan eşim Ursulayı tanıyabilmekti. 1965te Tabii Bilimler tarihi alanında doçent ve 1966dan itibaren profesör olarak 1991 yılına kadar Sezgin Hoca, bu konuda ders verdi. Almanyaya gelişinin dördüncü ayında İslamî Bilimler Tarihi kitabını yazmaya başladı. Bu kitapta 8. üsırdan 15. asra kadar bu dönemde yaşamış İslâm âlimlerinin ilimlere yaptıkları hizmetler sergilenmektedir. Prof. Dr. Fuat Sezgin Hocamız, o zamanların tekniğiyle ortaya konulan ve geliştirilen, çeşitli sebeplerle günümüze kadar ulaşamayan âletlerin Arapça ve Farsça eserlere veya onların Latince tercümelerine dayanarak aynen bir benzerini yaptırmıştır. 1966da Frankfurt J.W. Goethe Üniversitesinden profesörlük unvanını alan Fuat Sezgin Hocamız, 1982 yılında aynı üniversiteye bağlı, finansmanı bir vakıf tarafından karşılanan Arap-İslami Bilimler Tarihi Enstitüsünü kurdu. Prof. Sezgin Hoca o günden bugüne kadar bu enstitünün fahrî başkanlığını yapıyor. 1967 yılından itibaren çıkmaya başlayan İslamî Bilimler Tarihinin on iki cildinin yanında, bu enstitüde yardımcılarıyla birlikte ayrıca 1200 cilt civarında İslamî ilimlere dair kitaplar neşretti. Sezgin Hocamız bu enstitünün kuruluş sebebini de şöyle izah ediyor: Bazı Avrupalı bilginler, bilhassa dört büyük Fransız bilgini 19. yüzyılın ilk yarısında Müslümanların, bilimler tarihinde çok büyük yerlerinin olduğunu, Avrupayı büyük çapta tesirlerinde bıraktıklarını araştırmları ile göstermeye ve savunmaya başladılar. Onlara zamanla birçok Alman bilgini katıldı. Bu iş, Avrupanın hemen hemen her tarafından katılan bilginlerin çalışmaları ile gittikçe ilerledi. Bugünkü Müslümanlar, eğer bilimler tarihinde yerleri olduklarını biliyorlarsa, bunu genelde Batılıların çalışmalarına borçludurlar. Şu kadar var ki, bu araştırma neticeleri Avrupada 18. yüzyıldan beri genel bilimler tarihinde yerleşen yanlış değerlendirmelerin, hükümlerin değişmesi hususunda fazla tesirli olmadı. Bu neticeler, İslâm dünyasında, bu arada Türkiyede hemen hemen tanınmadılar. Müslümanlar bilhassa Türkler kendi medeniyetlerine, Avrupa ders kitaplarının gözlüğü ile bakıyorlar. Bu eskimiş gözlük, onların büyük bir kısmını aşağılık duygusuna düşmeye zorluyor. İslâmî Bilimler Tarihinin geniş bir düzeyde araştırılmasını sağlamak, bu araştırmalara modern İslâm dünyasının objektif katkısına yol açmak duygusu beni bu enstitüyü kurmaya sevk etti. 1978 yılında Kral Faysal Ödülünün bana verilen İslâmî Bilimler ilk ödülü olması sebebiyle, birçok Arap devlet adamını tanıma şansına sâhip oldum. Frankfurta döndükten sonra bir enstitünün finansmanını sağlayacak bir vakıf kurmayı tasarladım. Enstitünün 1200 cildi aşan yayınlarının tam olarak Türkiyede iki nüshası bulunuyor. Biri İstanbulda Süleymaniye Kütüphanesinde, diğeri yine İstanbulda Diyanet Vakfında.
Ama bütün bunların üstünde ona cesaret ve güven veren Allahın daima kendisiyle beraber olacağına karşı derin ve sonsuz imanıydı. Cenab-ı Hakkın kendisi hakkındaki özel bir lütfunu da şöyle ifade ediyor: Hayatımın oldukça huzursuz ve zor olduğu bu safhasında bir saadetle karşılaştım. O da bugüne kadar benim çetin ve güzel anlarımda benimle daima beraber olan, bana cesaret, umut veren, sabır tavsiye eden, Allahın daima benimle beraber olduğu inancımı hatırlatan, kitabımın birinci cildinden bugüne kadar beni bütün gücüyle destekleyen, sonradan İslâmî ilimler üzerine doktora yapan eşim Ursulayı tanıyabilmekti. 1965te Tabii Bilimler tarihi alanında doçent ve 1966dan itibaren profesör olarak 1991 yılına kadar Sezgin Hoca, bu konuda ders verdi. Almanyaya gelişinin dördüncü ayında İslamî Bilimler Tarihi kitabını yazmaya başladı. Bu kitapta 8. üsırdan 15. asra kadar bu dönemde yaşamış İslâm âlimlerinin ilimlere yaptıkları hizmetler sergilenmektedir. Prof. Dr. Fuat Sezgin Hocamız, o zamanların tekniğiyle ortaya konulan ve geliştirilen, çeşitli sebeplerle günümüze kadar ulaşamayan âletlerin Arapça ve Farsça eserlere veya onların Latince tercümelerine dayanarak aynen bir benzerini yaptırmıştır. 1966da Frankfurt J.W. Goethe Üniversitesinden profesörlük unvanını alan Fuat Sezgin Hocamız, 1982 yılında aynı üniversiteye bağlı, finansmanı bir vakıf tarafından karşılanan Arap-İslami Bilimler Tarihi Enstitüsünü kurdu. Prof. Sezgin Hoca o günden bugüne kadar bu enstitünün fahrî başkanlığını yapıyor. 1967 yılından itibaren çıkmaya başlayan İslamî Bilimler Tarihinin on iki cildinin yanında, bu enstitüde yardımcılarıyla birlikte ayrıca 1200 cilt civarında İslamî ilimlere dair kitaplar neşretti. Sezgin Hocamız bu enstitünün kuruluş sebebini de şöyle izah ediyor: Bazı Avrupalı bilginler, bilhassa dört büyük Fransız bilgini 19. yüzyılın ilk yarısında Müslümanların, bilimler tarihinde çok büyük yerlerinin olduğunu, Avrupayı büyük çapta tesirlerinde bıraktıklarını araştırmları ile göstermeye ve savunmaya başladılar. Onlara zamanla birçok Alman bilgini katıldı. Bu iş, Avrupanın hemen hemen her tarafından katılan bilginlerin çalışmaları ile gittikçe ilerledi. Bugünkü Müslümanlar, eğer bilimler tarihinde yerleri olduklarını biliyorlarsa, bunu genelde Batılıların çalışmalarına borçludurlar. Şu kadar var ki, bu araştırma neticeleri Avrupada 18. yüzyıldan beri genel bilimler tarihinde yerleşen yanlış değerlendirmelerin, hükümlerin değişmesi hususunda fazla tesirli olmadı. Bu neticeler, İslâm dünyasında, bu arada Türkiyede hemen hemen tanınmadılar. Müslümanlar bilhassa Türkler kendi medeniyetlerine, Avrupa ders kitaplarının gözlüğü ile bakıyorlar. Bu eskimiş gözlük, onların büyük bir kısmını aşağılık duygusuna düşmeye zorluyor. İslâmî Bilimler Tarihinin geniş bir düzeyde araştırılmasını sağlamak, bu araştırmalara modern İslâm dünyasının objektif katkısına yol açmak duygusu beni bu enstitüyü kurmaya sevk etti. 1978 yılında Kral Faysal Ödülünün bana verilen İslâmî Bilimler ilk ödülü olması sebebiyle, birçok Arap devlet adamını tanıma şansına sâhip oldum. Frankfurta döndükten sonra bir enstitünün finansmanını sağlayacak bir vakıf kurmayı tasarladım. Enstitünün 1200 cildi aşan yayınlarının tam olarak Türkiyede iki nüshası bulunuyor. Biri İstanbulda Süleymaniye Kütüphanesinde, diğeri yine İstanbulda Diyanet Vakfında.
Konular
- İslam dünyasının dayanılmaz cazibesi!
- Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi
- Muhammed Esed ve Kur’an Mesajı isimli Meâl-Tefsiri
- M. Esed’in ve Ötekilerin Meâl ve Tefsirlerindeki Yanlışlar
- Yunus Emre, İslam Aydinlik Çaglarinin Bir Harikasidir
- Bir Devre Damgasını Vuran Adam; Osman Yüksel Serdengeçti
- İmam Gazali İhyâ_U Ulûmi'ddîn
- İmamın Manken Kızı Emine Şenlikoğlu
- Yoldaki İşaretler Seyyid Kutup
- Riyaz'üs Salihin İmam Nevevi
- Şamil İslam Ansiklopedisi
- Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi Ve Peygamberin Hayatı Mevdudi
- EBU’L-A’LÂ EL-MEVDÛDÎ
- EBU’L-A’LÂ EL-MEVDÛDÎ
- Nadir eserler de sanal dünyada
- Kimya-yı Saadet
- Bulgar Kütüphanesi'ndeki el yazması eserler internette
- LUGAT-ı NÂCÎ
- LUGAT-ı HALÎMÎ - BAHRÜ’l-GARÂİB
- KĀMÛS-ı TÜRKÎ
- KĀMÛSÜ’l-A‘LÂM
- el-KĀMÛSÜ’l-MUHÎT
- ŞEMSEDDİN SÂMİ
- AHTERÎ
- Eski Harflerle Basılmış Türkçe Sözlükler Katalogu
- BASILMIŞ OLAN İLK TÜRK YEMEK KİTABI “MELCEÜ'T –TABBÂHİN”
- Meçhul bir sözlükçü: Hüseyin Remzi Bey
- Diyanet islam ansiklopedisinde sözlük maddesi
- TÜRKİYE TÜRKÇESİNİN TARİHİ SÖZLÜKLERİ
- Müntehabat-ı lugat-ı Osmaniye yazarı kimdir