Bir Devre Damgasını Vuran Adam; Osman Yüksel Serdengeçti

Serdengeçti Serdengeçti,
Anadan, babadan, yardan geçti.
O; mübarek davası uğruna,
Çile üstüne çile çekti.

Allah yolunda, vatan yolunda, millet yolunda; anadan, babadan, yardan geçen Osman Zeki Yüksel, nam-ı diğer; Serdengeçti, Antalya’nın Akseki İlçesi’nde 15 Mayıs 1917 tarihinde dünyaya gözlerini açmıştır. Merhum Akseki müftüsü Salim Yüksel’in oğlu, eski Diyanet İşleri Başkanları’ndan Ahmet Hamdi Akseki’nin ise yeğenidir.

İlkokulu Akseki’de, ortaokulu ise yatılı olarak Antalya’da okumuştur. Lise tahsilini ise, Ankara Atatürk Lisesi’nde tamamlamıştır.

O; Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi 2.sınıfta öğrenciliği sırasında, 1944 Mayıs ayında çıkan olaylara karışmış olduğundan dolayı, Hüseyin Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş ile birlikte cezaevinde yatmış, cezaevinden çıktıktan sonra ise, okumak üzere aynı üniversiteye başvuru yapmış fakat, başvurusunun reddi üzerine o dönemin Milli Eğitim Bakanı olan, Hasan Ali Yücel’e; “yüksek makamın alçak vekiline” adlı yazısından dolayı tekrardan cezaevine mahkum olmuştur.

O’nu bilen ve tanıyan Serdengeçti olarak bilir ve tanır. Çünkü O; toplam olarak 33 sayı yayınlanmış olan ve bir çok sayısı da dönemin hükümeti tarafından toplatılmış olan Serdengeçti Dergisi’ni çıkartmış ve okuyucularının kendisini Serdengeçti olarak tanımlaması üzerine de Serdengeçti soyadını almıştır.

Serdengeçti’yi şu anki nesil arasından pek bilen ve tanıyan çıkmaz.

Lâkin; Serdengeçti’yi bir defa bildikleri vakit, gönlünden kolay kolay da çıkarmalarının imkânı bulunmamaktadır.

Neden ise; Allah yolunda hayatları pahasına mücadele vermiş olan insanlar, belirli kişiler ve kurumlar tarafından ısrar ile unutturulmaya çalışılıyor.

Bir Mehmet Akif, bir Nurettin Topçu bizim İslam müdafamızın baş kaleleridir.

O’nları ne kadar unutturmaya çalışır iseler, bizler de O’nları yaşatmak için bir o kadar daha fazla çaba gösterip, çalışmalıyız.

Serdengeçti ilericilik adı altında Türk Milleti’ni kimliksizleştirmeye ve dinsizleştirmeye çalışanlara karşı yazmış olduğu şiirleri ile adeta azap olmuştur:

Oğlan züppe kız hoppa,
Ana sürtük baba kaz,
Bundan daha ilerici,
Bir aile olamaz.

Osman Yüksel Serdengeçti, 1965-1969 yılları arasında, Adalet Partisi’den Antalya milletvekilliği de yapmıştır. Fakat; içinde bulunmuş olduğu partisine yöneltmiş olduğu eleştirilerden dolayı ve yapmış olduğu muhalefetten dolayı, bir süre sonra Adalet Partisi'nden ihraç edilmiştir.

Milletvekili seçildiği zaman meclise ilk defa gidiyor, yanına da Hüseyin Üzmez’i alıyor. Üzmez şöyle anlatıyor o gün Serdengeçti ile yaşadıkları olayı:

“Meclise ilk kez geliyor. Dönen kapı görmemiş Osman abi. Dönen kapıdan girecek, daha doğrusu girmeye çalışıyor. Kapı dönüyor, Serdengeçti’de dönüyor. Nereden çıkacağını bilememiş. Oradan adamın biri “yahu ne yapıyorsun” demiş. “Eee dönüyorum” demiş; “kapısına geldik buranın döneklik başladı” diyerek nükte yapmış.

O’nun akıllara kazınan bir olayı vardır:

Milletvekilliği yaptığı dönemde kravat takmadığı için çok sayıda uyarı almıştır. Uyarıları dikkate almayınca genel kurula girişi yasaklanmıştır. Bu kez beline bağladığı kravat ile içeri girmiş, yakasına takması gerektiğini söyleyenlere ise, “kanunda nereye takılacağı belli değil, istediğim gibi takarım” cevabını vermiştir.

Önce Müslüman’ım sonra Türk’üm üzerine tartışmalar yapılır iken Serdengeçti; "Tanrı Türk'ü, Allah Müslümanlar’ı korusun" diyerek nükteli bir şekilde tartışmaya son vermiştir.

Hasta olup, hastaneye yattığı vakit Alparslan Türkeş ziyaretine gider. Hastalığının adı Parkinson’dur. Titreme tutar devamlı. Türkeş’e: “bak Türkeş, senin en sadık müridin benim, sen; “Ey Türk titre ve kendine dön.” Dedin, "bende titremeye başladım" demiş.

“Necip Fazıl, Nazım Hikmet ve Osman Yüksel Serdengeçti aynı koğuşta yatmaktadır.

Necip Fazıl dertlidir; bir oraya, bir buraya volta atar; sigara üstüne sigara yakar.

Serdengeçti gayet neşelidir. Nazım ise her rast geldiğine komünizmi anlatır, durur.

Bir gün yine Nazım karşısındakine komünizmi anlatırken Serdengeçti yanına yaklaşıp der ki, "Üstat, bu komünizm nedir?" Nazım kendinden gayet emin bir şekilde "Elini sol cebime at." der. Serdengeçti hemen atar. Nazım der ki "Ne buldun?" "İki tane yirmi beş kuruş." der serdengeçti. Nazım "Birini al." der. Serdengeçti alır. Nazım gururla "İşte komünizm bu." cevabını verir.

Bir gün Nazım'a elli lira gelir; Serdengeçti sormadan hemen elini Nazım'ın cebine atar ve yarısını almak ister. Nazım hemen müdahale eder, "Hop, hop. Ne oluyor?" der. Serdengeçti, "Üstat, yarısı benim değil miydi?" deyince Nazım, "O kadar da uzun boylu değil." karşılığını verince Serdengeçti taşı gediğine koyar, "İşte, komünizm dedikleri yirmi beş kuruşluk bir şeymiş."

“Osman Yüksel’in Milletvekili olduğu yıllardır. Bir gün meclis kürsüsünde kendisine laf atan vekillere dayanamaz ve “bu meclistekilerin yarısı eşektir” der ve iner kürsüden.

Bunun üzerine meclis karışır ve herkes kendisinden sözünü geri almasını ister.

Arkadaşlarının da ricası üzerine tekrar kürsüye çıkar ve vekilleri rahatlatan şu sözleri söyler:

Bu meclistekilerin yarısı eşek değildir.”

Serdengeçti böyle bir adamdı.

İnanmış olduğu değerler uğruna çekmediği çile, görmediği işkence kalmadı.

Vefatının ardından daha bir asır dahi geçmemiş olmasına rağmen, gençlerimizin O’nu tanımaması, kitaplarını okumaması, şiirlerinin dillerden dillere dolaşmaması büyük bir üzüntü vesilesidir.

Takvim yaprakları 10 Kasım 1983’ü gösterdiği gün Serdengeçti, kendisini davasına adadığı Allah’ına kavuşmuştur.

Allah’ın tüm güzellikleri, rahmeti ve merhameti üzerine olsun.

Nasıl ki Osman Yüksel Serdengeçti bu ülkenin bir yazarı, bu ülkenin bir değeri ise, aynı şekilde, inanmış olduğu değerler uğruna hayatı boyunca mücadele vermiş olan, Hasan Ali Yücel’de bizim bir insanımız ve bizim bir yazarımızdır. Bizler, şu anki genç nesiller olarak, bu ülkenin ne kadar yazarı var ise, hepsini tarihin objektif süzgecinden geçirerek, öylece ele alıp, tüm değerlerimize sahip çıkmalıyız. Neticede; bu ülkenin insanıyım diyen herkes doğrusu ve yanlışları ile bizim değerlerimizdir. Değerlerine sahip çıkmayan milletler ise; yok olmaya mahkumdur.

Selâm, sevgi ve muhabbet ile…

Burak Kılıçaslan

Kaynak; www.haberiniz.com.tr