Kemal Karpat’tan siyasal İslam üzerine

Prof. Kemal Karpat’ın başyapıtı sayılan İslâm’ın Siyasallaşması, Timaş Yayınları’nca yeni baskısıyla okura sunuldu. Kitabında Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. ve 20. yüzyılda geçirdiği dönüşümü inceleyen tarihçi, II. Abdülhamid’i 19. yüzyıl Osmanlı modernleşmesinin baş aktörü olarak görüyor.
İSLÂM’IN SİYASALLAŞMASI, KEMAL H. KARPAT, TİMAŞ YAYINLARI, 800 SAYFA, 50 TL

Tarihi bir malzeme deposu ve bir tecrübe kaynağı olarak gören, bu anlamda yeni tarih anlayışını temsil eden, yakın tarihimiz konusunda dünyanın sayılı otoritelerinden Kemal Karpat’ın İslam ve siyaset üzerine kaleme aldığı kapsamlı eseri İslâm’ın Siyasallaşması, bu kez Timaş Yayınları’nca okura sunuldu. Karpat’ın belki de magnum opus’u diyebileceğimiz, 20 yıllık bir tarih işçiliğinin ürünü olan çalışma özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde II. Abdülhamid’in dış siyasetinin devletin bütünlüğünü korumaya yönelik anlayışına, eğitim sisteminin yeniden biçimlendirilmesine, saltanatın siyasi gücünün artırılmasına ve padişahın son saltanat yıllarında ortaya çıkan değişimlere ışık tutuyor. Kitap, istibdada karşı eylemlerin nasıl rejim değişikliğine ve hürriyet özlemlerine kaynaklık ettiğini geniş bir düşünsel çerçeve içinde inceliyor.

Yeni Müslüman orta sınıf

İslâm’ın Siyasallaşması esas olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. ve 20. yüzyılda geçirdiği muazzam dönüşümü iç ve dış faktörleri göz önünde bulundurarak analiz eden bir eser. Karpat, ‘devlet’e ait toprakların özelleştirilmesi, iç ve dış ticaretin artması sonucu yeni ve zengin bir Müslüman orta sınıfın ortaya çıkması ve kendi ideallerini gerçekleştirmek için devleti yeniden yapılandırması gibi imparatorluğu değiştiren önemli tarihsel konuları ele alıyor. Modernliğin İslam’la bağdaşmadığını öne süren görüşlerin aksine Karpat, bu iki nosyonun birbiriyle uyumlu olabileceğini birçok örnekle ortaya koyuyor. İslam ve İslami toplum kavramlarının sosyolojik ve tarihsel olarak ayrı düşünülmesi gerektiğini söyleyen tarihçi, toplumda bir değişim gerçekleşmesinin o topluma ait inancın da değişeceği anlamına gelmediğini belirtiyor.

Osmanlı’daki dönüşümü somut iç ve dış etkenlerle açıklayan Karpat, bir topluluğun bölgesel temelli bir ulusa ve devlete evrilmesi sürecinde İslam’ı bir meşruiyet inşa etme aracı, bir denge unsuru, iktidara psikolojik destek sağlayan bir anahtar ve toplumların mobilizasyonu için önemli bir vasıta olarak görüyor. Bu anlamda İslam, değişime ve yeni koşullara uyum sağlamak amacıyla kullanılan bir araç haline gelmiş ve aynı zamanda siyasallaşarak kolonyal tahakküme karşı koyabilen kültürel bir ideolojiye dönüşmüştür. İslam aracılığıyla imparatorluğun daha aşağı sınıfları toplumsal yapının dönüşümü sürecine dâhil olmuştur. Böylece bu sınıflar da devlet, topluluk, inanç ve otorite gibi geleneksel kavramların değişimi sürecine aktif olarak katılmıştır. Esasında Karpat, Osmanlı İmparatorluğu özelinde topyekûn bir toplumsal dönüşüm ve değişimin varlığını gösteriyor. Dolayısıyla Osmanlı-Türk modernleşmesini İslam’ın siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda geçirdiği değişim ve dönüşüm süreçleriyle birlikte değerlendirerek kapsayıcı bir perspektif sunuyor. Bu bağlamda kitabın önemli bir bölümü Sultan Abdülhamid ve yönetimine ilişkin. Karpat, İslam’ı imparatorluğun varlığını devam ettirmesi için yegâne ideoloji kabul eden II. Abdülhamid’i 19. yüzyıl Osmanlı modernleşmesinin arkasındaki başat güç ve aktör olarak görüyor. Abdülhamid halife olması itibarıyla da İslamlaşmanın mimarıdır.

Karpat’ın bu döneme ilişkin bir diğer çarpıcı ve orijinal tespiti, Sultan II. Abdülhamid’in modern Türkiye’nin yükselişinin temellerini attığı tezi. Karpat’a göre Abdülhamid tahtta kaldığı 30 yıl boyunca Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü başarıyla muhafaza etmiştir. Toprak bütünlüğünün korunması modernleşme sürecinin en hayati parametresidir ve Abdülhamid bunu başarmıştır.

1869’da çıkarılan eğitim kanunu Abdülhamid devrinde uygulanmış ve okullar açılmıştır. Bugünkü Türkiye’yi kuran elitler, askerler, subaylar, doktorlar bu okullarda yetişmiştir. Demiryolları o devirde yapılmış ve yeni Türkiye’nin ruhunu ifade eden milli edebiyat o devirde oluşmuştur. Türk dili bugünkü halini o yıllarda almaya başlamıştır. Bu minvalde Karpat, Abdülhamid’i ve iktidarını İslam toplumlarının dogmatizmden kurtulup modernleşebileceğine ve ilerleyebileceğine dair tarihsel bir deneyim olarak değerlendiriyor.

İslam’ın siyasallaşması ne demek?

Karpat’ın vurguladığı İslam’ın siyasallaşması süreci, İslam’ın parti kavgalarına alet olması ve dinî bir rejim kurulmasıyla ilgili değildir. Siyasallaşma ile İslam’ın, yani halkın ezici çoğunluğu tarafından paylaşılan dinin, dar çerçeveli bir inanç sistemi olmaktan çıkarak değişen ve toplumu sosyal, ekonomik, kültürel açılardan etkileyen maddi güçlere, ahlâki, manevi ve tarihsel bir boyut ekleme gayretinde olduğuna işaret edilmektedir. Devletin yürüttüğü bürokratik, tepeden inmeci modernleşme ile toplumun kendi içindeki maddi ve manevi güçler sayesinde özüne ve ruhuna uygun bir değişim geçirdiğinin de altını çizen Karpat, böylelikle İslam’ın modernleşmenin karşıtı olmadığının anlaşıldığını vurguluyor. Osmanlı devletinin özünü ve kimliğini muhafaza ederek nasıl değiştiğini etraflıca ele alan bu değerli çalışma, dinin hem kendi varlığını korumaya hem de toplumun kültür ve kimliğinin özünü kaybetmeden değişmesine nasıl yardım ettiğini ustalıkla ortaya koyuyor.

Şükrü Hanioğlu’nun da vurguladığı üzere Kemal Karpat, Osmanlı’da İslam ve modernlik arasındaki sofistike ilişkiyi ve bunun 19. yüzyıl ve erken 20. yüzyıl boyunca nasıl vuku bulduğunu derinlikli bir tarihsel analizden geçiriyor ve devletin inşasını, İslam’ın siyasallaşmasını ve geleneğin keşfini ustalıkla tahlil ediyor. Karpat bize modernleşmenin dini göz önüne almadan asla tamamlanamayacağını bir kez daha hatırlatıyor.

ÜMİT KURT